14 Mayıs 2012 Pazartesi

Kıbrıs, Endülüs'ten sonraki ikinci durağımızdı.Mayıs ayında sıcak bir hava beklerken, uçaktan indiğimizde bizi  karşılayan soğuk hava ve yağmur yaşadığımız ilk hayal kırıklığıydı. Lefkoşa'da gezerken ilk dikkatimi çeken sokakların düzensizliği ve malesef yollardaki çöp yığınlarıydı.  Girne, Magosa, Güzelyurt daha Akdeniz şehirleri gibi görünürken, Lefkoşa da tam aksi gibiydi sanki...


 

 

1974 Kıbrıs Barış Harekatı'nda şehit olan  askerlerimiz için yapılan Kıbrıs Şehitliği ;  fazla söze gerek yok sanırım..

 


Sonraki durağımız ise, Selimiye(Ayasofya) Cami; 14. yüzyılda Lüzinyanlar tarafından Katedral olarak yaptırılmış ve Osmanlı döneminde camiye çevrilmiş.






Sepetindeki sebzeleri satmaya çalışan bu amcayla da Büyükhan yolunda karşılaştık ...

 


Lefkoşa'dan sonraki durağımız ise bana kalesiyle Çeşme'yi, iklimiyle Antalya'yı hatırlatan Gazi Mağusa





Lüzinyan Dönemi eserlerinden bir diğeri olan Lala Mustafa Paşa Cami ( St. Nicholas Katedrali) 1298-1312 yılları aradında inşa edilmiş. Katedralin yapımı sırasında bahçesine dikilen cümbez ağacı gölgesiyle insanları serinletmeye devam ediyor..




Salamis Harabeleri,  yapılan araştırmalara göre, geçmişinin M.Ö. 11.yüzyıla kadar uzandığı ortaya çıkmış.



St. Barnabas Kilisesi, M.S 45 yılında hristiyanlığı yaymak için St. Paul ile birlikte çalışan St. Barnabas, kendi vatandaşları ve yahudiler tarafından öldürülür. Bugün kilisenin bulunduğu yerde gömülü olan St. Barnabas'ın mezarı 432 yıl sonra bulunur ve yerine kilise ve manastır inşa edilir.

Bu geziden aklımda kalanlar, Maraş bölgesinde kurşunlanan binalar, masmavi deniz ve hepimizin bildiği hellim peynirinin dışında Kıbrıs'ın  kahvesinin de meşhur ve güzel olduğunu öğrenmek oldu... 

1 yorum:

  1. çok beğendim devam be aliha sayende geziyorum,esma

    YanıtlaSil