10 Mart 2014 Pazartesi

Fas IV/ Yemekler

Seyahat etmenin en güzel taraflarından biri de farklı yemek kültürlerini tatmaktır bence ki Fas'da çeşitli yemek kültürlerini birarada görebileceğimiz ülkelerden biri; yola çıkmadan evvel "nerede ne yenir" tarzında küçük bi araştırma yapmış olsamda, olayın merkezine gidince insan fikrinin koku, çevre ve sineklere göre değiştiğine bir kez daha şahit oldum. 

 Fas'daki ilk günümüzde Kasbah Oudia'da yediğimiz bu tatlılar gerçekten çok lezzetliydi..


Nane Çayı; Fas'ın milli içeceği dersem yanlış olmaz herhalde, püf noktası eğer şekersiz istediğinizi belirtmezseniz naneli şerbet içmek zorunda kalabilirsiniz ..

Fes sokaklarında gezerken ilk gördüğümde ne olduğunu anlayamadığım file dolusu salyongoz; Faslıların salyongoz çorbasını çok sevdiklerini duyunca şaşırsam da turun sonunda artık bende garipsemiyordum; müslüman mahallesinde salyongoz satılıyormuş demek ki :)


Ve salyongozların çorbaya dönüşmüş hali;  Kıyamet Meydanı'nda(Marakeş)...

Cazablanka'da okyanus kıyısında yediğimiz, adını bilmediğim ama tadını unutamayacağım muhteşem balık..


Fas'la ilgili araştırma yapan kişilerin karşısına çıkan 2 yemekten biridir Tajin, diğeri de kuskus. Ana malzeme olan kuzu etinin sebze, kuru meyva ve baharat gibi yan malzemelerle birlikte toprak kaplarda pişirilmesiyle oluşan yemeğin adı tajin. Özellikle kuru erikle yapılanı tavsiye ederim.

Bizim kaktüs meyvası diye bildiğimiz Frenk inciri; Adana Antalya, Mersin gibi şehirlerimizde de olmasına rağmen orada yediklerimizin tadı muhteşemdi.

Ve işte kıyamet meydanı(Jemaa el Fena); gündüz insanların doluştuğu meydanda saatler 5'i göstermeye başladığında seyyar yemek büfeleri kurulmaya başlıyor ve 5-6 dakika önce boş olan alan, oturma yeri, ızgarası hatta aydınlatmasıyla kelle pacadan kurabiyeye, ızgara etten salyongoz çorbasına türlü türlü yemekleri yiyebileceğiniz  dünyanın en büyük açıkhava restaurant'ına(tıpkı legodan şehirler kurar gibi)dönüşüyor. Hatta rehberimizin şaka yollu söylediği "buradaki ızgara dumanı uzaydan görülebiliyormuş" sözü meydanın özeti gibi..
Ülke ortalamasının 50 derecelerde olduğu zamanları düşününce....

 
Son gecemizde misafir olduğumuz Chez Ali'de yediğimiz yemeklere geldi sıra; içinde değişik baharatların olduğu bizim ezogelin çorbasını andıran lezzetli bir çorba, kuzu eti ve kuskus.

Tüm ülke genelinde her cuma gecesi pişirilen kuskusun, bizim bildiğimizden farklı olduğunu tahmin ediyordum aslında ama karşıma suda ıslatılmış kısırlık bulgurun çıkacağını hiç düşünmemiştim doğrusu:) Aslında zengin bir Fas mutfağı olmasına rağmen insanlar yemeklerini evde yedikleri için malesef restaurantlarda yöresel yemek bulmak oldukça zormuş diyerek Fas notlarımı burada bitiriyorum. 
Yeni yerlerde görüşmek dileğiyle....



5 Mart 2014 Çarşamba

FAS III / Marakeş

MARAKEŞ

Fas seyahatimizin son durağında, çölün giriş kapısı yada benim daha çok sevdiğim tanımıyla leyleklerin hiç göç etmediği ülke Marakeş'e gelmişti sıra.
1060'lı yıllarda kurulan ve Fas'ın ilk başkenti olan şehrin kuruluşdaki adının Morakuş olmasından dolayı Avrupa'lılar Fas'a Morocco derler.
 Benim  Fas'ı görme isteğimin oluşmasına sebep olan şehirdir Marakeş ve özellikle Kıyamet Meydanı. Ama buraya gelince öğrendim ki aslında Marakeş, Fas tarihi için önemli eserleride bünyesinde barındıran bir şehirmiş ki bunların başında Kadı Iyaz ve Süleyman Jazuli türbeleri gelmekte.
Fas'ta bir dönem etkili olan ve Regrega ismi verilen grubun etkinliğini azaltmak için ön plana çıkarılan kişilerden olan Kadı Iyaz'ın en önemli eseri Şifa-i Şerif iken Süleyman Jazuli'nin eseri ise Delay'ül Hayrattır


Marakeş'deki -özellikle kör- engelli insanların buluşma noktası diyebileceğimiz bu yer Abdurrahman es Sebti zaviyesi; bugün Atlas Okyanusu'nda ne zaman gemi batsa ve buradan bir ganimet elde edilse, yaşadığı dönemde cömertliğiyle bilinen Sebti'den kaynaklandığı düşünülürmüş.

Şeriflerden(Hz. Hasan soyundan gelen) olan Fas hanedan ailesine ait Sadi Hanedan Mezarlığı; Maliki mezhebine bağlı oldukları için burada da mezar taşı bulunmuyor. Fas'da müslüman olmayan turistler cami türbe gibi yerlere giremezken bunun tek istinası Sadi Mezarlığı, dolayısıyla kısmen en temiz olan yeri de burası malesef..

Fas'ın geneline baktığınızda, ülkenin bir ucunun Avrupa'da diğer ucunun Afrika'da olmasının yarattığı arada kalmışlık halini çeşitli vesilelerle hissedebiliyorsunuz. Mesela; ülke genelinde zenginlerin kullandığı dilin Fransızca, fakirlerin dilinin Arapça olması; yada türbe girişinde sadece müslümanlar girebilir yazmasına rağmen kapısında mum satılması(üstteki fotoğraf) ve hatta Süleyman Jazuli türbesinde orada meftun bulunan Jazuli'nin manevi kişiliğinden istifade etmek isteyen zenginlerin parasını ödeyerek isimlerinin yer aldığı duvar kitabesi astırması gibi. 

 Yorumsuz :)
Kızıl şehrin daracık sokakları...

Kendilerine has enstrümanlarla müzik yapan insanlar; her an her yerde karşılaşabilirsiniz
Ve işte Marakeş'i Marakeş yapan yer, Jemaa El Fena yani Kıyamet Meydanı. Unesco kültür miras listesine alınan ilk şehir meydanı olan Jemaa El Fena'yı gördüğünüz an kısa bi şok yaşasanız bile sonrasında,gördüklerinizin şaşkınlığıyla vaktin nasıl geçtiğini anlayamıyorsunuz bile.. 

Bu meydanda önüne açtığı bir bezde tek tek diş satan aynı zamanda takan, diğer tarafta yılan oynatan, başka bi köşede hediyelik eşya satan, meydanın çevresinde faytonla gezen her çeşit insana rastlamak mümkün.Kıyamet meydanının çevresi, souk denilen ve bizim kapalıçarşılarımıza benzeyen sokaklardan oluşmakta ama işin kötüsü beğendiğiniz birşeyi sonra alırım dediğinizde aynı yeri tekrar bulamamak..



Meydan bir fotoğraf cenneti olmasına rağmen,kimi  Faslıların fotoğraf çektirmeyi istememesi yüzünden yada bazılarının sürekli para istemesi hevesimi kırdı açıkçası ; yılan oynatıcılarının da üstümüze yılan atma riskini duyunca tümden yıkıldım..



Büyük cesaret..


Daha Fas'a gelmeden  kına yaktırmayı listeme almıştım bile..



Bahia Sarayı; 19. yy.'da adalet bakanlığı, vezirlik ve şahlık yapan, babası öldükten sonra 11 yaşında tahta çıkan Kral Sultan Abdülaziz'e babalık yaptığı için,  adı "Ba Ahmet" olarak kalan Ahmedi'ye ait saray.
 
  Ve Fas'lı kadınların güzellik sırrı denilen Argan; bademle fındık arası bir görüntüsü olan, ağaçta yetişen, yapraklarını keçilerin yediği, üzerinde kalan meyvasını köylülerin topladığı hem yemeklik yağ olarak hemde kozmetikte kullanılan argan yağının çok büyük miktarı kozmetikte kullanılmak üzere ihrac ediliyormuş.
 
19. yy. yapımı, minare yüksekliği 77 mt. olan, bu yüksekliğin üstünde binanın yapılamadığı dolayısıyla şehrin her tarafından görülebilen ve barok tarzı Avrupa'da başlamadan önce burada başlamıştı denen Kutubiye Cami adını içinde bulunan yazma eserlerden almış.


 Fas seyahatimizin son akşamında adresimiz, türkçeye "Ali'nin yeri" olarak tercüme edebileceğimiz Chez Ali idi. Kapıda atlı süvarilerin karşıladığı, Fas yemek ve folklor kültürünü görmemize vesile olan bu mekanda çok güzel bir 3 saat geçirdik.
 
Çadırların içinde yemeklerimizi yerken kapıda bizi karşılayan dans ekipleri çadırları gezip yöresel oyunlarından örnekler sunuyorlardı. Bizim genellikle çöl ile ilgili fotoğraflarda gördüğümüz mavi peçeli, berberi dilini konuşan tuaregler; peçe, güneş ve kumdan korunmak için...
İstanbul'a dönmeden önceki son durağımız Majorelle bahçesi idi; bahçeye girmemizle hissettiğimiz serinlik hissi ve kuş sesleri muhteşemdi. 1962'de ölen ressam Majorelle'in araziyi satın alıp  buraya yerleşmesiyle oluşturulan bahçe Majorelle zamanında pek itibar görmez. Majorelle'in ölümünden sonra Yves Saint Lauren tarafından alındıktan sonra turistlerin görmeden gitmedikleri yerlerden biri olmuş.
Fas geneline baktığınızda özellikle Fransa'nın ünlü isimlerinin mutlaka burada evlerinin olduğunu görürsünüz. Bu kişiler senede 3-5 gün kalacak bile olsalar buradan ev alırlarmış ki bunun nedeni de malum aslında.. 



Otoban kenarında deve gezdiricileri :)

Gezip gördüklerin iyi de birde yediklerini görelim diyorsanız eğer bir sonraki yazım, yemekler :))