8 Ekim 2012 Pazartesi

ISPARTA



Sagalasos'u  anlatırken Isparta'ya gittiğimizden bahsedip de orada çektiğim fotoğrafları paylaşmamak ve oraya ait bir iki güzellikten bahsetmemek olmazdı sanırım.
Bu toprakları hiç görmeyen birine, "Isparta'nın nesi meşhur" diye sorsanız, ilk söyleyeceği büyük ihtimalle gül ve gül mamülleri olacaktır.

Mübadele döneminde Bulgaristan'dan Isparta'ya göç eden bir vatandaşın çantasında getirdiği gülü yetiştirmesi Isparta'da gülcülüğün başlamasına vesile olmuş; öyle ki o kişinin oturduğu evin çevresi zamanla tamamen gül bahçesi haline dönmüş. O gül bahçeleri artık olmasa da  mahallenin ismi  gülcü mahallesi olarak kalmış..    



Kendine has kokusu olan ve sadece Mayıs-Haziran aylarında açan Isparta gülü, kokusunun en yoğun olduğu zaman olan sabahın erken saatlerinde toplanır.




Yıllardır Isparta'ya gitmeme rağmen ilk kez geçen yıl gül bahçesine gitmiş ve bu iki fotoğrafı da o zaman çekmiştim.


Bu sefer bir değişiklik yapıp şehrin tarihi yapılarını çekmek yerine pazara gidip portre fotoğrafları çekmek istedim. Her ne kadar bana eşlik eden kuzenlerim beni tanımadıklarını söyleseler, pazarcılar benim keyif için fotoğraf çektiğime pek inanmış görünmeseler de ben çok eğlendim.












Isparta'ya kadar gelmişken Eğirdir'e gidip göl havası almadan ve balık yemeden (sevenler için yengeç de olabilir) dönmek olmazdı tabii. 


Göl kenarında yürürken önünüzden yengeç geçebilir yada yengeç avlamaya çalışan birilerine rastlayabilirsiniz.


Nihayetinde, tabi ki yemek ve tabi ki göl levreği ; bence buraya kadar gelirseniz yemeden dönmeyin..

2 yorum:

  1. Güzel fotoğraflar..Gidersek Levrekten tatmak isterim :)

    YanıtlaSil