Yaklaşık 3 ay kadar önce mailime düşen ucuz bilet mesajı aklımda "nereye gitsem " sorularını sordurmaya başlamış ve neticesinde de Mardin'e gitmek için Diyarbakır'a uçak bileti almamla sonuçlanmıştı:)
Zaman su gibi derler ya hani, Mardin seferimizin günü de göz açıp kapayınca kadar geçen 3 ayın ardından gelmiş ve biz havaalanının yolunu tutmuştuk. Saat 12.45'de kalkacak olan uçağımızın sis nedeniyle 2 saat rötar yapması, hava trafiği nedeniyle bir türlü Diyarbakır'a inemeden havaalanı etrafında defalarca tur atmak zorunda kalmamız gibi sebeplerden dolayı oldukça zor ve stresli geçen uçuşumuzun sonunda akşam 6 civarında Diyarbakır'a varabildik. Diyarbakır Mardin arasında (70 km) çalışan dolmuşlarla 1,5 saat süren yolculuğun sonunda nihayet Mardin'de kalacağımız Öğretmenevi'ne ulaştık.
Mardin şehir olarak eski şehir ve yeni şehir olarak 2'ye ayrılmış ; adından da anlaşılacağı gibi tüm tarihi eserler eski şehirde ve bölgede şu an restorasyon çalışmaları devam etmekte.Yeni şehir denen bölge ise yerli halkın yaşadığı yer ve orada da başınızı çevirdiğiniz her yerde bina inşaatı görüyorsunuz ki bunun en önemli sebeplerinden biri de "eski şehir" restore edildiği için oradaki insanların yeni Mardin'e taşınmasıymış. Kısacası Mardin şantiye sahası gibiydi :(
Mardin turumuzun ilk gününde, Kasım ayında olduğumuzu ve havanın 5'e doğru karardığını düşünerek sabah 8:30'da yollara düştük ama öğrendik ki Mardin'de hayat saat 9:30'dan önce pek başlamazmış:( Eski Mardin'e gitmek için bindiğimiz dolmuşların sık gelmesi ve 10 dakika sonra eski şehire ulaşma imkânı Mardin'i tek başınıza gezebilmenizi sağlıyor.
İlk durağımız, hristiyanlığı seçtiği için babaları Asur emiri Senharib tarafından öldürülen 2 kardeşin adına 6. y.y'da inşa ettirilen Kırklar Kilisesi. Kuruluşundan bu yana metropolitlik merkezi olan kilisenin bir diğer özelliği de, Deyr'ul Zafaran Kilisesi Patriklik merkezi olarak kabul edildiği için halkla ilişkilerin yürütüldüğü yer olmasıymış.
Mardin ile ilgili araştırmaya başladığım zaman, buraya özgü işlerin başında bakırcılığın geldiğini öğrenmek beni hayli memnun etmişti..
Bereketli hilal; Mezopotamya ovası..
Mardin'de tarihi cami ve medreselerde, Artuklu dönemi simgelerinden olan duvardan akan ve önündeki küçük havuza dökülen sular (yaşamı simgeliyor) görmek mümkün, tıpkı
Zinciriye Medresesi'nde olduğu gibi..
1385 yılında Artuklu Hükümdarı tarafından yaptırılan Zinciriye Medresesi
Mardin'e has en önemli tarım kaynaklarından biri de badem
Eski dönem su kuyusu
Hatuniyye Medresesi; 12.yy. Artuklu mimari özelliklerini sergiliyor..
Bize medresenin tarihini anlatmak için çırpınan çocuğun verdiği bilgiye göre, duvardaki bu desen Asurlular döneminde barışı simgeliyormuş..
13-14, yy.'da yapıldığı tahmin edilen Savurkapı Çeşmesi
Kasımiye Medresesi ; Artuklular döneminde yapımına başlanan ancak Akkoyunlu hükümdarı Cihangir'in oğlu Sultan Kasım tarafından tamamlanan Kasımiye Medresesi'nde hem dini bilgiler hem de fen bilimleri okutulmuş.700 yıl önce yapılan medresede, avlunun ortasındaki havuz tasuvvufi bir anlatımla yaşam ve ölümü simgelerken, dersliklerinin güneşin doğduğu andan itibaren batana kadar cephe farketmeksizin aydınlık olacak şekilde planlanması mimarideki ustalığı bizlere gösteriyor. Biz medreseye geldiğimizde, kültür gezisine çıkan ilköğretim öğrencilerine ve onlara kan davasının kötülüğünü,geçmişte Kasımiye Medresesi'nde yaşanan olaylar üzerinden anlatan polislere denk geldik..
Mardin'in bir diğer tarım ürünü de zeytin..
Eski Mardin sokaklarında lüks bir araca, eşya taşıyan eşeğe yada ata binmiş insana rastlamak mümkün :)
Eski Mardin evlerinden..
Mardin Müzesi avlusu :)
M.Ö 8000'e tarihlenen "oturan ana tanrıça heykelciği"; eğer arkeolojik eserlere meraklıysanız mutlaka görülmeli..
Mardin'de neredeyse her fırının önünde bu şekilde
paketlenmiş peksimetleri görmek mümkün..
Süryani kilisesinin önemli dini merkezlerinden biri olan
Deyr'ul Zafaran Manastırı; M.Ö 5. yy'da yapımına başlanmış ve zamanla eklemeler yapılarak bugünkü halini 18.yy'da almış; manastırın etrafında yetişen safran bitkisinden dolayı da bu ad verilmiş..
Manastır, M.Ö zamanlarda
güneş tapınağı(şemsiler tarafından) olarak kullanılmış ve taşlar arasında hiçbir kum çimento vs. gibi birleştirici malzeme kullanmadan birbirine geçmeli şekilde inşa edilmiş.
Deyr'ul Zafaran'a okul gezisine gelen ve fotoğrafını çekmemi isteyen minik adaşım :))
Sıra geldi alışverişe; Mardin'in meşhur badem şekeri; meyankökü şerbetiyle yapıldığı için rengi mavimsi olan (aslında doğal rengi buymuş ve beyaz olarak yediğimiz badem şekerleri gıda boyası konularak beyazlatılıyormuş) bu şekerin aynı zamanda tarçın ve zencefilli olanı da var ki ben onu daha çok beğendim..
Mardin'e has şeylerden biri de sabunculuk, zeytinyağlısından hurmalısına ve hatta sütlüsüne kadar birçok sabun çeşidini birarada görmek mümkün..
Özetle; Mardin'e gitmişken tüm tarihi yerleri gezmenin dışında Mezopotomya ovasına karşı çay yada kahve içmeden, gümüşçülere ve bakırcılara uğramadan, dibek kahvelerinin tadına bakmadan dönmeyin derim ben :)
Mardin yemekleri ve Midyat/Hasankeyf fotoğrafları ise haftaya :)