17 Temmuz 2013 Çarşamba

BALKANLAR(Karadağ/Arnavutluk)



KARADAĞ/KOTOR

Bosna Hersek'ten ayrıldıktan sonraki ilk durağımız arabalı feribotla Hersek Novi'ye oradan da Karadağ'ın tatil cenneti Kotor oldu.Unesco'nun dünya miras listesine aldığı şehirlerden biri olan Kotor, Adriyatik denizine kıyısı olan ve sarp dağlar arasına kurulmuş olan bir turizm şehri.




  Şehirde hayat, Venediklilerden döneminde yapılan ve uzun sur duvarlarıyla çevrili olan kalenin içinde geçiyor dersem yanılmış olmam sanırım.









Öyle ki, kalenin içinde, restaurantlardan kiliseye, hediyelik eşya dükkanlarından saat kulesine kadar herşeyi birarada görmek mümkün..


 İşte adriyatik'e bakan Kotor sahilleri


Ve, günün sonunda Tiran(Arnavutluk)'a giderken yemek molası verdiğimiz restaurant'ın manzarası :))


ARNAVUTLUK/TİRAN

Yıldırım Bayezıd'ın  14.yy.'dan itibaren akınlar yapmaya başladığı Arnavutluk, 15.yy'dan itibaren Osmanlı topraklarına dahil olmuş. 2. Dünya Savaşından sonra ülkenin başına geçen Enver Hoca, 1985'de ölene kadar 41 yıl ülkeyi aralıksız yönetmiş. Döneminde dünyanın ilk resmi ateist devleti (ülkedeki tüm kilise ve camiler bu dönemde yıktırılmış) olan Arnavutluk, kendi kendine yetme politikası izleyerek neredeyse tüm ülkelerle ilişkilerini kesmiş.
  
İskender Bey meydanı, Ethem bey cami ve Ulusal mozaik müzesi şehrin önemli yapılarından bazıları..

Yıllarca dinlediğiniz yada okuduğunuz bazı şeylerden etkilenerek kafanızda bazı fikirler oluşur ya, işte Arnavutluk(Tiran ve Kruja) benim için gerçekten tam bir hayal kırıklığı oldu.Açıkçası ben bu kadar fakir ve ruhsuz bir şehir göreceğimi tahmin etmemiştim :( 




Arnavutların milli kahramanı İskender Bey heykeli; babası Kastrioti,  Kruja'da 2.Murad'a yenilmesinin ardından Osmanlı'ya bağlılığını göstermek için oğlu İskender'i devşirme olarak saraya göndermiş; İyi bir eğitim alan ve Osmanlı ordusunda önemli başarılara imza atan İskender Bey, bir süre sonra fermanda tahribat yaparak  o dönemde Arnavutluk'un başkenti olan Kruja kalesine girerek 25 yıl Osmanlı'ya direnmiş  ve nihayetinde orada ölmüş. İskender Bey heykelinin başında bulunan boynuzlar Arnavut inadını temsil etmekteymiş:)





Ethem Bey caminden, yoruma gerek var mı:))




 Arnavut inadı :)



KRUJA KALESİ


KRUJA kalesinin içinde yapılmış olan İskender Bey müzesinden



AB ile müzakereleri süren Arnavutluk'dan manzaralar; yolun diğer tarafında açıkta kesilmiş küçükbaş hayvanlar vardı ..
 

BEKTAŞİLİK; 1925 yılında tekke ve zaviyelerin kapatılmasının ardından, bektaşiler Arnavutluk'a gelmiş ve Tiran dünya bektaşilerinin başkenti olmuş ve pir'leri de şu an orada yaşamaktaymış.
Bektaşi dedelerinin yattığı bu türbenin üst kısmında bulunan resimlerde, peygamber efendimiz, hz.ali, hz.fatma ve hz.hasan ve hz.hüseyin resm edilmiş. İslamiyette Hz.Muhammed'i resm etmek yokken bunu görünce oldukça şaşırdığımı söyleyebilirim.

ELBASAN/ARNAVUTLUK
Eski bir Osmanlı kenti olan Elbasan, 1466'da Fatih Sultan Mehmet tarafından feth edilmiş. 500 yıl Arnavutluk kent uygarlığının kalesi olan şehir, 1914'de sırplar tarafından işgal edilmiş ve savaş boyunca Bulgaristan, İtalya ve Avusturya arasında el değiştirmiş. 


Yıkadığı oyuncakları asan Elbasan'lı teyze :)


 Elbasan'lı amcalar


MAKEDONYA/STRUGA : Arnavutluk'dan sonraki durağımız Makedonya'nın küçük şirin tatil beldesi olan Struga'ydı. Kotor'a göre daha küçük ve sakin bir kasaba izlenimi veren Struga Ohri gölü kıyısında olan bir şehir.



Balkan coğrafyasında çok sayıda tekke var. Bunlardan biri de 18.yy'dan kalma Halveti Hayati Hasan Baba Tekkesi. Zaman zaman sabah namazı sonrası zikir yapılsa da malesef göremedik..

Bosna Hersek yazımda  fotoğrafı olan börek fırınından çıkan muhteşem börekler. Biz bu böreğe "boşnak böreği" desek de öğrendim ki aslında tüm balkan ülkelerinin meşhur böreğiymiş:))

11 Temmuz 2013 Perşembe

BALKANLAR (Bosna Hersek)


 Bosna Hersek, hüzünlü insanların şehri olarak yer etmişti hafızamda, taki onlarda ki umudu ve heyecanı görene kadar...

Diğer yazılarımın aksine, Bosna'da gezdiğim yerleri anlatmadan önce tarihi ile ilgili bilgi vermem gerektiğini düşündüğüm için küçük bir tarih bilgisiyle başlamak istiyorum.

Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Yugoslavya Devleti egemenliğinde yaşayan Bosna Hersek, yaşanan savaşın ardından bağımsızlığını ilan etmiş; sonrasında ise İsviçre sistemine benzeyen eyalet sistemiyle yönetilmeye başlayan ülkede müslüman Boşnaklar, Sırplar ve Hırvatların herbirine  %33'lük temsil hakkı verilmiş. Müslüman boşnakların nüfusa oranı %65 olmasına rağmen   %33 gibi bir rakamla temsil edilmesi, bu durumdan en zararlı çıkan kesimin yine boşnaklar olmasına neden olmuş.
2 günümüzü geçirdiğimiz Bosna Hersek'de ilk durağımız Ahmici köyü idi. Ahmici savaştan önce hırvat ve boşnakların birarada  yaşadığı bir köyken, Nisan 93'de boşnak erkeklerin savaşta olmasını firsat bilen hırvatların köydeki tüm kadın ve çocukları camide toplayıp yakması sonucu 116 kişi öldürülmüş. Bize bu olayları anlatan ve bizzat savaşı yaşayan rehberimiz, "Sırplarla savaşıyorduk ama bizi asıl arkamızdan vuran hırvatlar oldu" derken bazı şeyleri anlamaya başlamıştık zaten..

Ahmici köyünden hüzünlü bir şekilde ayrıldıktan sonraki ilk durağımız Travnik Köyü oldu. Bosna Hersek'i gezmeye başladığınızda nehirlerin büyüklüğünü ve sayı olarak çokluğunu farkediyorsunuz. Otobüs yolculuğunuz boyunca eşlik eden büyük ve yeşil nehirlerin adeta içinizi  ferahlattığını hissediyorsunuz. Bu duygularla seyahat ederken rehberimiz bize Yugoslavya döneminde her ülkenin bir konuda uzmanlaştırıldığını, Bosna'da da ağır sanayi üretimi yapıldığı için ülkenin her yerinde tren yolu ağları kurulduğunu anlatıyor. Ancak  tüm Yugoslavya'da kara yolları çok iyi olmasına rağmen Bosna'nın diğer alanlarda gelişmesi istenmediği için malesef yollar yapılmamış..




Osmanlı döneminde 77 sene Bosna'ya başkentlik yapan ve "vezirler şehri" diye anılan Travnik , iki dağ arasında kurulduğu için savunulması kolay fethi zor olarak bilinen bir şehir. İstanbul'un fethinden sonra alperenlerin(akıncılar) geldiği Travnik 10 yıl sonra 1463'de savasmadan feth ediliyor.  



Göksu ırmağı üzerindeki değirmenler; bir rivayete göre buranın ismi istanbul'daki Göksu deresinden gelmekte..



Alaca Cami/Travnik



Fatih Sultan (Hünkar) Camii :1457'de İsa Bey tarafından Fatih'e armağan olarak yaptırılan cami bugunku halini (yapılan bazı eklemelerle) Kanuni zamanında almış.


Osmanlı'nın 1908'de Balkanlardan çekilmesinden sonra bu toprakların yönetimi Avusturya Macaristan İmparatorluğu'na bırakılmış.

Gündüz Travnik ve çevre köyleri dolaşınca Saraybosna'yı ancak gece gezebilme fırsatımız oldu. Saraybosna'nın görülmesi gereken yerlerinden biri 17. yy. eseri olan Başçarşı; aradığınız herşeyi bulabileceğiniz Başçarşı için  üstü açık kapalı çarşı'da diyebiliriz.  



Çarşının girişinde yer alan saat kulesi ve sebil şehrin diğer önemli simgelerinden..



Saraybosna'daki 2.günümüze Bosna Hersek'in bugünlere gelmesindeki en önemli kişi olan Aliya İzzet Begoviç ve şehitlerin mezarlarını ziyaretle başladık. Bosna'nın tüm şehirlerinde 2 apartman arasında 5-10 kişilik mezarlar ve neredeyse tüm apartmanlarda silah izlerini görmek, orada yaşanan dramın halâ ne kadar taze olduğunu anlatıyordu.


Saraybosna'dan Mostar'a giderken mola verdiğimiz yerlerden biriydi Konyic kenti ve köprüsü. Neretva nehrininin üzerine IV.Mehmed tarafından 1682 yılında yaptırılan, 2.Dünya savaşında harap olan köprü Balkanlarda harap olan çoğu eser gibi TİKA tarafından restore edilmiş.



Mola verdiğimiz yerlerden birinde rastladığımız bu kelebek, havanın soğukluğundan olsa gerek bir türlü uçamadı..


  Ve nihayet Mostar; Bosna hersek'in güney kesiminde kalan Mostar'ın, Saraybosna'nın aksine bir akdeniz şehri kadar sıcak bir iklimi vardı. Mostar köprüsü, tüm Bosna nehirleri kuzeye akarken, güneye akan Neretva nehri üzerinde Mimar Hayrettin tarafından yaptırılmış. 




600 yıl önce Anadolu'dan gelen dervişlerin Buna nehri kaynağında kurduğu alperenler tekkesi (Blagay tekkesi) dönem dönem kapatılsa da restore edilmesinin ardından şu an turizme yönelik hizmet vermekte.




Vee, sıra geldi Bosna'nın meşhur yemeklerine ; Cevabi için pidenin içine biraz soğan ve acı biberle birlikte servis edilen inegöl köftesi diyebiliriz. Cevabi yanında ayran içmek istediğinizde size  1 bardak su ve küçük bir yoğurt geliyor; tercümesi kendi ayranınızı kendiniz yapıyorsunuz :))



  Bosna Kahvesi; Bosna'da kahve fincanları, kulpsuz olduğu zaman "hilal"e benzediği için boşnak  müslümanlar kulpsuz  fincan kullanırmış...






 bu fırın boşnak böreklerini pişirmek için kullanılan odun fırını (önce fırını göstereyim börekler arkadan gelecek :) )

Ben aslında Bosna'yı anlatmaya yukarıdaki satırları yazarak son vermiştim dün gece; ama bu sabah Srebrenitsa katliamının yıldönümü olduğunu öğrenince şimdi yazacağım satırları ilave etmeye karar verdim. Srebrenitsa BM gözetimindeyken 3 günde 11.000 kişinin öldürülmesinin ardından Sırp kasabı "Türklerden 500 sene için intikamımızı alıyoruz" diyerek belediyenin bir tarafına Yunan bir tarafına Rus ve ortasına da Sırp bayrağı astırdığını anlattı rehberimiz ; başka söze hacet var mı...