11 Temmuz 2013 Perşembe

BALKANLAR (Bosna Hersek)


 Bosna Hersek, hüzünlü insanların şehri olarak yer etmişti hafızamda, taki onlarda ki umudu ve heyecanı görene kadar...

Diğer yazılarımın aksine, Bosna'da gezdiğim yerleri anlatmadan önce tarihi ile ilgili bilgi vermem gerektiğini düşündüğüm için küçük bir tarih bilgisiyle başlamak istiyorum.

Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Yugoslavya Devleti egemenliğinde yaşayan Bosna Hersek, yaşanan savaşın ardından bağımsızlığını ilan etmiş; sonrasında ise İsviçre sistemine benzeyen eyalet sistemiyle yönetilmeye başlayan ülkede müslüman Boşnaklar, Sırplar ve Hırvatların herbirine  %33'lük temsil hakkı verilmiş. Müslüman boşnakların nüfusa oranı %65 olmasına rağmen   %33 gibi bir rakamla temsil edilmesi, bu durumdan en zararlı çıkan kesimin yine boşnaklar olmasına neden olmuş.
2 günümüzü geçirdiğimiz Bosna Hersek'de ilk durağımız Ahmici köyü idi. Ahmici savaştan önce hırvat ve boşnakların birarada  yaşadığı bir köyken, Nisan 93'de boşnak erkeklerin savaşta olmasını firsat bilen hırvatların köydeki tüm kadın ve çocukları camide toplayıp yakması sonucu 116 kişi öldürülmüş. Bize bu olayları anlatan ve bizzat savaşı yaşayan rehberimiz, "Sırplarla savaşıyorduk ama bizi asıl arkamızdan vuran hırvatlar oldu" derken bazı şeyleri anlamaya başlamıştık zaten..

Ahmici köyünden hüzünlü bir şekilde ayrıldıktan sonraki ilk durağımız Travnik Köyü oldu. Bosna Hersek'i gezmeye başladığınızda nehirlerin büyüklüğünü ve sayı olarak çokluğunu farkediyorsunuz. Otobüs yolculuğunuz boyunca eşlik eden büyük ve yeşil nehirlerin adeta içinizi  ferahlattığını hissediyorsunuz. Bu duygularla seyahat ederken rehberimiz bize Yugoslavya döneminde her ülkenin bir konuda uzmanlaştırıldığını, Bosna'da da ağır sanayi üretimi yapıldığı için ülkenin her yerinde tren yolu ağları kurulduğunu anlatıyor. Ancak  tüm Yugoslavya'da kara yolları çok iyi olmasına rağmen Bosna'nın diğer alanlarda gelişmesi istenmediği için malesef yollar yapılmamış..




Osmanlı döneminde 77 sene Bosna'ya başkentlik yapan ve "vezirler şehri" diye anılan Travnik , iki dağ arasında kurulduğu için savunulması kolay fethi zor olarak bilinen bir şehir. İstanbul'un fethinden sonra alperenlerin(akıncılar) geldiği Travnik 10 yıl sonra 1463'de savasmadan feth ediliyor.  



Göksu ırmağı üzerindeki değirmenler; bir rivayete göre buranın ismi istanbul'daki Göksu deresinden gelmekte..



Alaca Cami/Travnik



Fatih Sultan (Hünkar) Camii :1457'de İsa Bey tarafından Fatih'e armağan olarak yaptırılan cami bugunku halini (yapılan bazı eklemelerle) Kanuni zamanında almış.


Osmanlı'nın 1908'de Balkanlardan çekilmesinden sonra bu toprakların yönetimi Avusturya Macaristan İmparatorluğu'na bırakılmış.

Gündüz Travnik ve çevre köyleri dolaşınca Saraybosna'yı ancak gece gezebilme fırsatımız oldu. Saraybosna'nın görülmesi gereken yerlerinden biri 17. yy. eseri olan Başçarşı; aradığınız herşeyi bulabileceğiniz Başçarşı için  üstü açık kapalı çarşı'da diyebiliriz.  



Çarşının girişinde yer alan saat kulesi ve sebil şehrin diğer önemli simgelerinden..



Saraybosna'daki 2.günümüze Bosna Hersek'in bugünlere gelmesindeki en önemli kişi olan Aliya İzzet Begoviç ve şehitlerin mezarlarını ziyaretle başladık. Bosna'nın tüm şehirlerinde 2 apartman arasında 5-10 kişilik mezarlar ve neredeyse tüm apartmanlarda silah izlerini görmek, orada yaşanan dramın halâ ne kadar taze olduğunu anlatıyordu.


Saraybosna'dan Mostar'a giderken mola verdiğimiz yerlerden biriydi Konyic kenti ve köprüsü. Neretva nehrininin üzerine IV.Mehmed tarafından 1682 yılında yaptırılan, 2.Dünya savaşında harap olan köprü Balkanlarda harap olan çoğu eser gibi TİKA tarafından restore edilmiş.



Mola verdiğimiz yerlerden birinde rastladığımız bu kelebek, havanın soğukluğundan olsa gerek bir türlü uçamadı..


  Ve nihayet Mostar; Bosna hersek'in güney kesiminde kalan Mostar'ın, Saraybosna'nın aksine bir akdeniz şehri kadar sıcak bir iklimi vardı. Mostar köprüsü, tüm Bosna nehirleri kuzeye akarken, güneye akan Neretva nehri üzerinde Mimar Hayrettin tarafından yaptırılmış. 




600 yıl önce Anadolu'dan gelen dervişlerin Buna nehri kaynağında kurduğu alperenler tekkesi (Blagay tekkesi) dönem dönem kapatılsa da restore edilmesinin ardından şu an turizme yönelik hizmet vermekte.




Vee, sıra geldi Bosna'nın meşhur yemeklerine ; Cevabi için pidenin içine biraz soğan ve acı biberle birlikte servis edilen inegöl köftesi diyebiliriz. Cevabi yanında ayran içmek istediğinizde size  1 bardak su ve küçük bir yoğurt geliyor; tercümesi kendi ayranınızı kendiniz yapıyorsunuz :))



  Bosna Kahvesi; Bosna'da kahve fincanları, kulpsuz olduğu zaman "hilal"e benzediği için boşnak  müslümanlar kulpsuz  fincan kullanırmış...






 bu fırın boşnak böreklerini pişirmek için kullanılan odun fırını (önce fırını göstereyim börekler arkadan gelecek :) )

Ben aslında Bosna'yı anlatmaya yukarıdaki satırları yazarak son vermiştim dün gece; ama bu sabah Srebrenitsa katliamının yıldönümü olduğunu öğrenince şimdi yazacağım satırları ilave etmeye karar verdim. Srebrenitsa BM gözetimindeyken 3 günde 11.000 kişinin öldürülmesinin ardından Sırp kasabı "Türklerden 500 sene için intikamımızı alıyoruz" diyerek belediyenin bir tarafına Yunan bir tarafına Rus ve ortasına da Sırp bayrağı astırdığını anlattı rehberimiz ; başka söze hacet var mı...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder